15 Aralık 2021 Çarşamba

Ne Kadar Yakınım?

 ''Kenarda pıtı pıtı bir şeyler karalardı"

Nilgün Marmara intihar ettikten sonra beraber yaşadığı nişanlısı bu cümleyi kurmuştu bir röportajında.

Nişanlı, birbirini seven, aynı yerde yaşayan yirmi dört saat beraber nefes alan iki insan bu kadar mı uzak olurdu birbirine?

İlk okuduğumda şaşırmıştım, inanılmaz bir hüzün ve farkındalık çökmüştü üzerime.


Buruk bir mutluluk vardı.

 Onlar için üzülmüş kendim içinse sevinmiştim belki.

Nedeni neydi, neyi ders edinmiştim kendime de buruk bir mutluluk başlamıştı? Fikrim yok, olamaz da.

Ama hangi konuda kusursuz fikrim olmuştu ki benim?


Tek bir şeyden çocukluğumdan beri emindim ben.

Keşkelerim olmamalıydı benim.

Yapamayacağım hiçbir şey yoktu.

İstersem her şeyi yapabilirdim

İstemeliydim!

Sevgiden mahrumsam sevgiyi en çok istedim.

 Yaptığım en iyi şey bir canlıyı sevmek oldu.

Anaçlık eksikti.

Yapabildiğim kadar annelik yaptım sayamayacağım kadar çok hayvan ve de insana.. 


Kimsesiz kaldığım çok zaman oldu benim. 

Kendimi bildim bileli kimsesizliği iliklerime kadar hissettim. 

Bir noktadan sonra kabullendim. 

Madem 'herkesim' varken ben kimsesizdim

Biri değildim o zaman, 

Kimseydim.

Ne bir şehrim vardı benim ,

Ne bir insanım vardı.

Ne yuvam, ne uğrak yerlerim 

Bir şehre ait olacağım anda nefret eder kaçardım.

Bir insanım olmak üzereyken kuş olur uçardım.

Yuva bellediğim şey ev değil, aile değildi 

Ben yuvayı ağladığım kalktığım yerlerde kendi kendime edinmiştim. 


Duvarlarımın tuğlalarını senelerce topladığım bayram harçlıklarıyla aldım.

Harcını büyürken topladığım güçle kardım.

O duvarları örerken ellerim etkilenmedi hiç,

Çünkü zaten kalbim nasır tutmuştu benim. 


Hayal kurmayı bilmeyen yetişkinler arasında ütopyalar kurmuş,

Sevginin S'sini bilmeyen kalplere sevgiyle tutulmuştum.

Nanköre vefa diye bağırmış, 

Yalancıya doğrudan dem vurmuş,

Yargılanan herkesin yanında durup

Yargılandığım her saniye tek basıma kelepçelenmiş, 

Kelepçelerden bileklerimi kanata kanata, ellerimi kopara kopara 

Kendi kendime kurtulmuştum.


Diğer insanlardan farklıydım, farkındaydım.

Senelerce kendimle verdim en ağır savaşı .

Kaç gece böyle yazarken kalemi avucumda kırdım 

En güzel şiirimi kendi kanımla yazdım.

Makyajım mor gözlerimken

En güzel kıyafetim nasıl gülüşüm olmuştu anlam veremedim .

Kendimi ne kadar kırdığımı fark etmeden

Durmadan insanları iyileştirmeye çalıştım 

Kim vermişse vermişti zararı 

Ben sarabilirdim her yarayı. 

Yanılgı!


Gece ağladığım sabahına gülücük saçtığım günleri benden başka tek bir kişi bilmedi 

Bilemezdi.

Ölüyor olsam yine gülerdim.

İstemsiz yapardım bunu 

Bu kadar çok ağlayan biriyken nasıl bu kadar yükü sessizce atmıştım içime?

Nasıl yapmıştım bunu kendime ?

Niye bir kere olsun tutmamıştım kendi elimi? 


Kendi elini tutamayan başkasına sarılabilir miydi? 

Kendini sevmeyen başkasını sevebilir miydi? 

Kendi kırıklarını onarmayan neyi, nasıl tamir edebilirdi? 


Bunları fark ettiğimde yine çoğu insana göre erken kazandım kendimi 

Azaldı yüklerim .

Hafifledi ağrılarım.

Ancak hala tam değilim.

Hala kanıyorum kendime.

Hala arıyorum kendimi ara ara ,

Hala yelteniyorum hayasızlığa ,

Hala bir aptal gibi koşuyorum her yardım çığlığına.

Bu katı görüntüm hiç bu kadar katı olmamıştı belki de 

Bu kız hiç bu kadar içine atmamıştı belki de

Kim bilir?


Çözmem gereken yeni bilmece bu muydu? 

Baştan mı başlıyordum ben yine? 

En başta dedim ya iki insan birbirine nasıl da uzaktı? 

Peki ben şu an kendime ne kadar yakınım? 


8 Kasım 2021 Pazartesi

İdama Gidiyorum.

 

Sabah, 24 saatten daha kısa zaman sonra öleceğim. Üstelik bu ölüm, ecelle gelmiyor.

Başka insanların kararıyla ve yine onların elleriyle öleceğim. Bunun bilincinde olmak beynimde sürekliliği olan sesleri susturdu.

Lakin bambaşka sesleri de beraberinde getirdi.

Şimdiye kadar neler yapmıştım?

Bana bahşedilen bu ömrü nasıl değerlendirmiştim?

Geldiğim nokta neredeydi?

Buraya gelene kadar neler hissetmiştim?

Ve birden nasıl da gidiyordum?

Gidişleri hiç sevmezdim ama kendi gidişim beni daha da irite etmişti.

Bunu nasıl kabullenecektim, benimsemek nasıl mümkün olabilirdi?

İnsan kendi ölümünü sevebilir miydi?

İmkansıza  hiç inanmamıştım, ama ölecek olmam imkansız gibi geliyordu.

Bu ruh halinden kurtulmam lazımdı. Bir şeyler yapmalıydım. Son kez hissetmeli, defalarca ağlamalıydım.

Pişmanlığı çok olan biri kesinlikle değildim bu benim için artıydı. Keşkelerim yok denecek kadar azdı. Acabalarım ise çoktu.

Meraklıydım ve merak edecek vaktim kalmamıştı.

 

Hayatımın en büyük elvedasıyla karşı karşıyaydım.

Kendime veda edecektim.

Bu düşünceyle çömeldiğim yerden kalktım. Bulunduğum hücrede kırık bir ayna vardı.

Karşısına geçip bir süre kendimi seyrettim.

Uzun süredir kimse beni izlememişti. Bana göz ucuyla bile bakmamıştı. Çürüyecek olan bu beden hala canlıyken görülmeyi hak ediyordu.

Kimsem yoktu ve kendim gördüm.

Şimdiye kadar kimsesiz olmak beni rahatsız etmezdi. Kimsesiz olmayı,kimse olmayı severdim.

Ancak şu an keşke birileri olsaydı.

 

Saatim yoktu ama zaman geçiyordu, biliyordum.

Saatim yokken zaman dursaydı eminim hiçbir zaman saatim olmazdı.

Zamanla aram hiç iyi olmamıştı. Geç kalmakla meşhur biriydim.

Bu hücrede en çok bunu severdim.

Zaman kaygım, yetişmem gereken bir şey yoktu.

Şimdiyse ölüme yetişiyordum.

 

Beynimi en çok kurcalayan şey, bir daha hissedemeyecek olmamdı.

Bunu düşünürken ağlamaya başladım, ağlıyor olmama sevinip kahkaha atmaya başladım.

Kahkaha atarken tiz sesimi duyup sinirlendim. Ölmeden önce halime bakıp kendime acıdım.

 

Çok az vaktim kalmış gün ağarmaya başlamıştı.

Biliyordum birazdan beni almaya geleceklerdi ve temelli gidecektim.

 

Yastığımın altında çok önceleri sevdiğim birinin solgun, eski bir fotoğrafı vardı.

Bilmediğim, hatırlamadığım bir zamanda bakmıştım en son.

Çıkarıp baktım.

Bir fotoğrafa belki milyonuncu kez aşık oldum. Fotoğrafı yatağa bıraktım.

Hemen ardından kapım açıldı. Görevliler alay eder gibi bakıp kafama çuvalı geçirdiler. İçim rahattı son kez hissetmiştim.

Zamanı gelmişti. Gidiyordum.

İnsanların eline doğmuştum ve yine insanların elinde ölüyordum.


31 Ekim 2021 Pazar

Ahmak Olma!

 Nefes alışımız dahi bize emanetken yaptıklarımızı hayret içinde izliyorum.

Yarınımızdan emin olup bu günleri nasıl erteliyoruz böyle?

Nasıl gamsız, nasıl şuursuz hareketler ediyoruz?

Ağzımızdan çıkan kelimeleri bizim değil gibi savuruyoruz etrafa.

Yürüyüşlerimiz kişiliğimizi anlatmazmış gibi koşuyoruz dört bir yana,

Kendimize borcumuz yokmuşçasına,


Birilerini sevdiğimizi anlamak için bile günler, aylar geçmesi gerekiyor.

Sevmiyor gibi davranıp dilimize  yalanlar iliştiriyoruz.

Bu yalanları gerçek gibi yaşayıp 

Milyonlarca senaryo kuruyoruz

Üstelik hiçbirinin başrolü bile değiliz.

Figüranlığı kendimize yakıştırıyor,

Yalandan günlere kucak açıyoruz.

Ahmağız!

Hepimiz en az bir kere yalandan yaşadık.


Konuşmayı boş veriyor

Anlatmaktan kaçıyor

İletişimi es geçiyoruz

Halbuki her şey ama her şey,

İletişimle çözülür ve bozulur.

Duvar izlemek çözüm getirmez

Sokaklarda inlemek bozmaz.

Bakışlar bazen her şeyi anlatamaz.

İnsan kelimelere ihtiyaç duyar

Duymasaydı olmazdı edebiyat

Ve eksik kalırdık her birimiz.


Yarınlar yokmuş gibi sevmiyoruz

Ama yarınlar yokmuş gibi kızıyoruz

Her gün savaşıyoruz.

Ama hiç sevişmiyoruz.

Burada başlıyor eksiğimiz

Kavgayla gürültüyle

Kinle nefretle yürür sanıyoruz

Yürümüyor, hiç yürümedi ve yürümeyecek.


Biri seni acıttı diye başkasını acıtamazsın

Birini kırdın diye kendini kıramazsın.

Kimse öldü diye ölünmez 

Kimse yaşadı diye yaşanmaz

Sen tek başınasın ve yaptığın her şey sana ait

Aynı yaşadığın her şey gibi.


Ayıpların kendine

Günahların kendine

Sevinçlerin, gülüşlerin, güldürüşlerin kendine ait.

Sen kendine aitsin başkasına değil.

Ailene, arkadaşlarına, sevgiline ait değilsin.

Senden önemli hiçbir şey yok.

Bir daha bu dünyaya gelmeyeceksin

Senden önce de kimse sen değildi


Şu anı.

İnsanca yaşa.

Hata yap 

Gülümse 

Ağla

Sinirlen

Başarılı ol

Sen insansın . insanlar kusurludur.

Kusurlu olmasa cennetten düşmezdi.


Ama sev  kendini.

Günlerini erteleme.

Küfür etme,

Gülümse ya

Kahkaha at

Surat  asana ,kahkaha at!

Sen gül, dünya sana gülmezse utansın.


Sevgini yok sayma

Nefretini biriktirme

Çöp kutusu görevi görmesin yüreğin

Beynin şaşmasın doluluktan

Sıkı at adımlarını.


Canını mı yaktılar, yaksınlar 

Sen can yakma 

Kendinden sorumlusun başkasından değil.


Doya doya yaşa!

Doya doya ağla!

Erkekler de ağlar,  kadınlar da.


Ahmak olma!




16 Ağustos 2021 Pazartesi

BAZEN HERKES KİMSE VE HERKES KÖRDÜR.

Bazen herkes, kimsedir.

Bazen kimsenin evi yoktur

Bazen herkes evdeyim sanır


Bazıları yalınayak hayata koşar.

Bazıları ardına bakmadan kaçar.

Bazıları, bazen dinlenmek ister

Bazıları da dinlemek.


Kimi dinleyecek birini bulana kadar ömrü biter.

Kimi dinlemekten sıkılır


En sert kalp bile bazen yumuşar.

Bazen yumuşatılır.

Bazen bir çift ela yeter buna

Bazen kömür karası

Bazen ise alakasız bir şarkı.


Kimileri kaybolur sürekli

Kimilerinin ise kaybolacak yeri bile olmaz

Ben yazarken ağlarım

Kimi uykusunda ağlar.


İnsanoğlu değil mi? Hepsi farklı

Ziyanı yok.


Herkes yana yakıla dönecek, çömeldiği o kaldırıma

Hesaplaşana kadar kendiyle aynada.


 Kimseler kimsesiz olacak

Kimsesizler kimse

Bazıları biri olacak

Bazıları herkesleşecek.


Herkes kırılan bir aynada, bir gece ansızın, kendiyle göz göze gelecek!

Böyle büyür insan.

Ve böyle de ölür.


Bazen herkes kimse ve herkes kördür.


8 Temmuz 2021 Perşembe

Saklanmalı, sessizce.

 Ertelediğin her şey seni bulacak.

 İttiğin her şey seni tutacak.

Görmezden geldiğin her şey gölgende duracak.

Karanlık çöktüğünde ve hatta bazen gün doğarken

Yakana yapışacak olan şeyler var.

 

Hiçbir inkar baş edemez

Hiçbir insan evlat edinemez.

Onlar sana aitler

Yetim bırakamazsın.


Seninse;

Yetim kaldığın sabahların oldu, biliyorum. 

Hislerin öksüz gözlerin yaşlı 

Ve dünyadan alacağın olmadığı sabahların oldu. 

Sabahında mesai yaptığın gecelerini hiçbir kitap yazmadı biliyorum. 

Yazmayacaklarını kabullendiğinden karaladın kağıtları. 

Kanınla resim yaptın. 

Nereden tutacağını bilmediğin her şeyi kopardın, hatta parçaladın. 


Aynadakinin yüzüne tükürdün kimi zaman 

Kimi zaman aynaları attın sokağa 

Süslü mıstık kendini izledi orada. 

Sen süslü mıstığı .

İnanmak var mı lügatında, bilmiyorum.

Ama inan bana , inan biliyorum. 


Kuytun var mı? 

Ya da kara Kutun ?

Vardır.


Ama hangisi olduğu çok önemli biliyor musun ?

Çünkü kara kutunun karanlığı boğar insanı, zaman ilerledikçe. 

Kuytun olsun. 

Saklan!

İnsan bazen saklamamalı

Saklanmalı

Sessizce.

1 Haziran 2021 Salı

Dolu Olmayacak Ceplerin

Tövbe tutmaz senin dilin, 
Sen küfretmeyi bilirsin. 
Anacağın her anıyı
Lanetle kilitlersin.

Tutmaya çalışmadan kimseyi
Kalsın istersin. 
Ne yetmeyi ne yetinmeyi bilirsin. 
Ağzında bir ıslık, 
Gününü gün edersin! 

 İki kadehe gönül eyler
Beş kadehe kavga edersin. 

Gezeceğin yerlerden ziyade öleceğin yerler var senin.


Üç günlük dünyada  üç asırlık kin biriktirdin
Göçerken dolu olmayacak ceplerin! 

1 Mayıs 2021 Cumartesi

Hep Var Olacak Değiliz Ya!

 İki satır sonra  yokuz.

İki duman sonra,

İki kadeh sonra,

Sarhoşuz.

 

Hep var olacak değiliz ya!

 

Cemal Süreya, gitti.

Yok artık.

Ancak;

‘Sizin hiç babanız öldü mü?

Benim bir kere öldü, kör oldum.’

Ölen babalar ve oğulları var.

 

Özdemir Asaf gitti.

Lavinia’sı da yok artık.

‘Sana gitme demeyeceğim

Ama gitme Lavinia.’

Gitme diyenler  ve  Lavinia’ları  var.

 

Nilgün Marmara gitti.

Yok artık.

‘Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna.’

Yoluna kuş konulacak güzellikler hala var.

Giden, sadece ete kemiğe bürünmüş Nilgün’dü.

 

 Bu gidenleri anmayıp kimi anacağız?

Duygularını saklayanları mı?

Mezara çiçek getirenleri mi?

Henüz hayattayken gülmenin zevkine erişemeyenleri mi?

 

Yalancıyı, yolsuzu mu analım?

Duygularını kaybetmiş robotlar mı yaşasın şiirler yerine?

Neyzen, bunu duysa ;

Hadi lan oradan! Derdi.

 

Hadi lan oradan!

 

İki satır sonra yokuz.

İki duman sonra,

İki kadeh sonra,

Sarhoşuz.

 

Hadi lan oradan!

Hep var olacak değiliz ya.

 

 

 

 

 

13 Nisan 2021 Salı

Kafa Tatili

 Kafa tatili. 

Kafa tatili; bu isim nereden gelmiş olabilir?

Böyle kücük şeylere takılma huyum çok benim. Şarkıların hikayeleri, eşyaların hikayeleri.. 

Cümlelerin aslolan anlamları. 

Kelimelerin, isimlerin çıkış noktaları?

Nereden çıktı? Nereden geldi, nasıl oldu, nasıl değişti?

Ne yolda ilerledi, son halini alana kadar ne kadar zaman geçti? Bu son hali mi?


Akan bir dere gibi mi hayat?

Felsefe mi, şiir mi, matematik mi?

Mantık değişir mi?

Etikler değişken midir?

Teoride herkes nefes alır,pratikte yaşayan kim?


Gördüğümüz suratlar gerçek miydi?

Yoksa pandemiden önce de insanlar maskeli miydi?


Kimi tanıyoruz biz? 

Neleri biliyoruz?


Uyumak için çaba sarf eden var mı? 

Eğer varsa neler yapıyor, ne kadar çeşitlenir bu?

Hemen uyuyan var mı? 

Hemen uyuyanların sırrı ne? 


İnsanları gerçekten seviyor muyuz yoksa sevdiğimiz tek insan kendimiz mi? 

Bencillik ne kadar gelişir? 

Taşı yontan insan, insanı da taş mı sandı? 

Değiştirme çabası niye? 

Görmediğimiz sokaklardaki duymadığımız sesler kimin? Bunun önemi var mı? 

Sorular sordukça cevaplar bulur mu bizi? 


Bulamıyor galiba. 

Sordukça sorası geliyor insanın bazen. 

Sadece konuşmak için bile soru sorabilirim ben. 

Duvara soru sormuşluğum vardır benim. 

Zaten insanlar da duvardan farklı değil. 

Taşlar form değiştirir. 

İnsanlar değiştirmez. 

Çok soru sorarım ama yargılamam ben. 

Değiştirmem, yontmak istemem. 

Özel olan asıl olan, ruhtur. 

Ruhu tanımak için  bakmak yetmez. 

Görmek gerekir. 


Kimse görmüyor kimseyi. 

Kimse kimse kalıyor. 

Birileri başkası oluyor. 

Hep sorular elde kalıyor. 

Cevapları gelmek bilmiyor. 


Kafa tatili? 

Bu ismi kim bulduysa buldu

İyiki buldu. 

Benim kafam tatile çıkmak istiyor. 

Habersiz ve

Mümkünse kimsesiz. 






31 Mart 2021 Çarşamba

Susma Sıra Sana Gelecek!

 Burada ikinci defa toplumsal bir konuya değinme gereği duydum. Hiç hoşnut olmayarak yine aynı konuya değiniyorum.

Değinmekten hoşnut değilim çünkü buna gerek olmamalıydı. Gündemimiz, kabuslarımız, gerçeğimiz şikayetimiz bu konu olmamalıydı. Konu bile olmamalıydı.

Yaşadığımız toplumda herkes kadar üzgün ve yorgunum.

Kabullenmeyi kesinlikle istemediğim bazı şeyler ve bunların gerekçeleri var. 

Biz Ulu  Önder Mustafa Kemal Atatürk ve Kahraman Türk Milleti'nin çokça emekle elde olanları koruyup daha iyileri için savaştığı bir milletiz. Bizler bu şanlı insanların nesilleriyiz. 

Bu günlerimizin böyle olacağını ön görebilselerdi yine bu fedakarlıkları yaparlar mıydı? Bu bir muamma.

Araplaşarak ilerlediğini sanan adı Cumhuriyet olan bir yönetime sahip; kesinlikle kadın/hayvan hakkı tanımayan zenginin çok zengin fakirin çok fakir olduğu orta kesimin bitirildiği bir ülkeyiz biz.

Ne şanımız kaldı ne andımız. Ne de gülen kadınlarımız...

İşçilerimizi harcadık, değer vermedik, hak ettiklerinin yanından bile geçmedi verdiklerimiz. Ağaçlarımızı kestik avm diktik, çok lazımdı çünkü!

Hayvanlarımıza, bizlere emanet edilen canlılara işkence ettik, tecavüz ettik, öldürdük, kestik, yaşam alanlarını yok edip 'hoşt!' dedik.

  Dışarıdan  gelene 'hoş geldin' dedik bizden olana 'ortalıkta görünme!'

Kadınlar. Kadın ne ki? diyecek insanlar var etrafımızda.

Kadın senin annen, kızın, eşin, çocuğun! Sen bir kadının rahminden çıktın. Seni bu dünyaya bir kadın getirdi. 

2021 Ocak'ta 23 kadın erkekler tarafından öldürüldü 14 kadının ölümü ise şüpheli.

2021 Şubat'ta 28 kadın erkekler tarafından öldürüldü 12 kadının ölümü ise şüpheli.


Türk milleti uzak geçmişinden beri kadınlara değer veren, ''HAKAN'IN YANINDA HATUN'U'' olan, kadınla erkeği bir tutan hatta el üstünde tutan bir milletti.

Arap toplumlarında ise kız çocukları diri diri gömülmekteydi.

Bizler Arap değiliz.

Malesef bunun farkında olan insan sayısı ise giderek azalıyor. Farkında olanların ise çoğunluğu, yaşamına sıkıntısız devam etmek için konuşmuyor.

Kadın haklarını güvenceye alan ve uygulandığı takdirde cinayetleri ciddi manada azaltacak olan İstanbul Sözleşmesi ise Cumhurbaşkanımız tarafından bir gecede fes edildi.

Biz ne ecdadımıza sahip çıkıyoruz, ne kadınlarımıza..

Ne hayvanlara sahip çıkıyoruz, ne insanlara, ne bitkilere.

Sahip çıktığımız şey 'zenginler'...

Dini ağzına almış geveliyor birileri...

Birileri de Allah diyor.

Eğitimsiz, bilinçsiz gözü kör toplum da arkalarında pinekliyor...


Lakin dine düşkünseniz kul hakkı yemeyin efendiler!


Ben bu ülkenin genci değilim belli ki

Lakin şanlı Türk Milleti'nin nesliyim.

Susamam, susmamalıyım.

Çünkü sıra bana da gelecek.

Kadının değersizleştiği bir toplumda tehlike her an kapımızda.

2021 Yılında 3ayda 88 kadın öldürüldü.

İÇİNİZ EL VERİYORSA BİRİLERİNİN ARKASINDA SUSMAYA DEVAM EDİN.

AMA UNUTMAYIN,

SUSTUKÇA SIRA SİZE DE GELECEK!




 

19 Şubat 2021 Cuma

Kimsesizler Ve Kimseler!

 Herkes kimse'dir.

Bir gün de olsa

Bir asır da olsa

Kimse'dir.

Kimi kimsesizlerindir.

Kimi birilerinindir .

Ancak herkes bir an da olsa 'kimse'dir.


Herkesin vardır.

Önüne bakmaktan dahi aciz olduğu bir an'ı.

Arkasına bakmaktan nefret ettiği bir anısı.

Kini vardır kiminin

Kiminin de yası.


Herkes bir şeyleri sahiplenir,

Ama bazıları kimseye ait olamaz.


Ait olmanın tadına varamaz.

Hep sahip olmaya alışmıştır,

Eşyalara, duygulara,

Hatta insanlara.

Ama aidiyeti geçirmez aklından.

Kimin kimsesi sormaz soruşturmaz.

Gözünün yaşına bakmaz.

Nerden tutayım demez,

Direkt tutmaz.


Kırık kamyon farından farksız hisseder bazen kimseler.

Onlar aidiyeti de bilir, sahip olmayı da.

Ama kalamazlar .

İstendiklerine inanmazlar.


Yer bulamazlar kendilerine,

Köşe seçemezler.

Yaşarken tadına varmak isterler.

Olduklarıyla ve olamadıklarıyla.

Ama yaşamın kıyısından geçip giderler,

Sadece.


Kimisi vardır;

Şatafatı sever.

Kimisi vardır ;

Sadedir, gelir geçer.

Fark dahi edilmez.


Herkes bir an' da olsa kimsedir 

Bazıları göçebedir buraya.

Bazılarının evidir kimsesizler.

Bazıları yok sayar,

Bazıları sövüp sayar,

Bazıları gider, bazıları kalır.


Kimsesizler ve kimseler!

Ne küçük isimler.

Ne büyük kimseler.


Merhaba! Ben kimsesizlerin kimsesi.

Ve elveda.

Kimseler de vedayı hak eder.





26 Ocak 2021 Salı

Bir de kedin olsun, gülümse!

Çok yorgunsun biliyorum. 

Fazla yorgunsun. 

Başta kolay gözüken sorumluluklar dahi  ağır taşlar gibi bindi omuzlarına.

Napacağını bilmiyorsun kimi zaman, 

Kimi zaman sadece sarılmak istiyorsun.

Rutinden sıkıldın.

Acıdan, kötü haberden baygınlık geldi kimi zaman. 


Kimi zaman ise sadece bayılmak istedin. Olduğun yerde oracıkta yığılmak istedin. 

Birine anlatmak istedin. 

Birilerinden kaçmak istedin. 

Bu dünyaya sığamadın belki, 

Belki çok erken yaşta verdin kayıplarını.

Ya da bilemedik biz ne kadar kırıldığını.

Gitmek istedin

Yitip gitmek istedin,

Bi adın kalsın bile istemedin burda.

Herhangi bir lisanla seslenilmek istemedin. 

Seni fark etmeyenler, 

Söylemesinlerdi adını! 


Söyleyince ne olacaktı sanki? 

Konuşunca ne olacaktı? 

Ölümü bile unuturken insanoğlu üç günde, 

Bir ömrü sığdırabilirken saatlere, 

Senin sesini  iki dakika duysalar ne olurdu? duymasalar ne olurdu? 

Haklıydın kendince. 

Ve yeterince bıkkın. 


Gidesin geldi.

Kalasın geldi.

Tüm dünyaya karşı gelebilir gibi hissettin hatta kendini,

Zaman zaman. 

 

Ama saatler cabuk geçerdi.

Geçti. 

İki dakikalık şarkıya sığdırdığın anlarını, 

İki kadehle paylaştın. 

Arkadan ses geldi:

Bir kedim bile yok anlıyor musun? dedi, Sezen Aksu. 

Sen de "Gülümse" 


Çok yorgunsun biliyorum. 


Gittiğin yerler, 

Kaldığın yerlerden güzel olsun! 


Çok yorgunsun biliyorum. 

Gittiğin yerlerde çiçekler açsın. 

Bir de kedin olsun! Gülümse. 







12 Ocak 2021 Salı

Altı Kırkbeş

Uyandım.

Aynaya baktım, 

Tanıyamadım.


Sabah 6.45


Telefonun çalmadığı , bildirimin gelmediği saatler.

Sokakta uluyan köpekler,

Evin önünden ayyaş bile geçmez olmuş.

Kediler oynuyor sadece.

Güneş hala arkasında gecenin.


Sabah 6.45


Ne radyoda devam eden bir program bulursun bu saatte,

Ne de playlistten açtığın bir şarkı iyi gelir sana..


6.45 olmuş saat.


Duvarlar üstüne üstüne geliyor.

Kitap okusan okunmaz.

Yazsan yazılmaz .


Uyumayı denesen 6.45


Yanında yatan kimse yok.

Evde kimse yok. 

Kafanı kaşıyacak vaktin yok. 

Tonla deli saçması sorumluluk yüklenmiş üstüne,

Tutunca elinde kalan eski bir tava var birde.

Krep mi yapsan? 


Saat 6.45 otur oturduğun yerde der mi biri?


Demez demez..

Nefes sesinden başka ses mi var?

Kafanın sesini atladık ya beraber küsme.

Küsme işte.

İnsan darılır mı kendine? 

Darılmadım.

Aynaya baktım

Karşımdaki kişiyi tanımadım.

Odama geçtim,

Uyumadım.

Duvarlar bana baktı ben duvarlara.

Duvarlar bana sarıldı

Ben yorganıma.


6.45


İki saattir ilerlemedi tik tak

Tik tak tik tak

Kafam şişti kafam, 

Yine de geçmedi dakikalar.

Yorulmuşum.

Günün yükü binmiş üstüme.

Dalmışım işte.

Derken ;

UYANDIM.

Ama saat hala 

6.45.